Dave, karısı Samara’nın ölümünün acısını derinden hisseder ve bu trajedi için kendini suçlamaktan bir türlü kurtulamaz. Kaybının yarattığı bu ağır yükle başa çıkmak için ailesinin uzun yıllardır kullanılmayan, terk edilmiş çiftlik evine taşınır. Sessizliğin ve yalnızlığın içinde geçmişle yüzleşmeyi uman Dave, burada eski kuzeni Gareth ile yeniden bir bağ kurar. Gareth’ın da çiftlikte bulunması, Dave için hem bir teselli hem de farklı bir dikkat odağı olur. Ancak çiftlikteki sıradan hayat, oldukça sıradışı bir keşifle altüst olur. Dave ve Gareth, bir gün tesadüfen, çiftlik arazisinde yer alan ve dipsiz gibi görünen, gizemli bir kuyu bulurlar. Bu kuyu, içine giren her şeyi değiştiren bir güce sahiptir. İlk başta sadece bir merak olarak başlayan bu keşif, zamanla ikili için saplantıya dönüşür. Kuyunun sırlarını anlamaya çalışırken, kendilerini hem fiziksel hem de psikolojik olarak sınırlarını zorlayan bir labirentte bulurlar.