Sandra Beaumont, düğün gününde terk edilmenin acısını derinden hisseden, ancak hayal kırıklığını bir kenara bırakıp hayata devam etme cesareti gösteren tutkulu ve açık sözlü bir sanat galerisi müdürüdür. Kalbi kırık olsa da planladığı balayına tek başına çıkmaya karar verir ve bu seyahat, onun için beklenmedik bir dönüm noktası olur. Sanata olan derin sevgisini paylaşan, zarif ve karizmatik bir Avrupalı olan Linz Dükü Fischer ile tanıştığında, hayatı hiç ummadığı şekilde renklenir. İlk tanışmalarında, Sandra Fischer’i biraz sıkıcı bulurken, Fischer ise onu fazla gürültülü ve tipik bir Amerikalı olarak görür. Ancak zamanla, aralarındaki bu ön yargılar yerini beklenmedik bir yakınlığa bırakır.