Bir adam, soğuk toprağın üzerinde yapayalnız uyanırken başını kaldırdı, gözleri bulanıktı. Etrafındaki geniş tarla, adeta bir sonsuzluk denizi gibi onu kuşatmıştı. Ne ismini ne yaşını ne de hayatına dair en ufak bir ayrıntıyı hatırlayabiliyordu. Adımları onu köhne bir çiftlik evine, sonra boş bir kasabaya sürükledi, fakat her şey sanki bir sis perdesi ardında gibiydi. Zihni ona oyunlar oynuyor, geçmişine dair belirsiz imgeler aniden parlayıp yok oluyordu. İnsanlarla karşılaştığında, tanımadığı bir dilden konuşuyorlarmış gibi geliyordu. Her karşılaştığı yabancı, ona bir parça gerçeği sunuyor ama aynı zamanda daha büyük bir kaos yaratıyordu.